BESTELENEN ŞİİRLER
Basılı şiirlerden Sensiz; Türk siyasetinin değerli ismi, edebiyat sevdalısı Soydal Sılay’la birlikte yapılan ortak çalışma sonucu bestelenmiştir. Bu şiirin birinci bölümünün bestesi Soydal Sılay’a, ikinci bölümünün bestesi Günay Tulun’a aittir. “Türk Sanat Müziği” formundadır.
Dinmeyen Özlem adlı şiir, İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası sanatçılarından, kompozitör Mehmet Bülent Davran tarafından bestelenip şarkı hâline getirilmiştir.
Şiirin öyküsü ilginçtir. Yazıldıktan sonra başka şiirlerle birlikte kaybolmuş, uzun yıllar bulunamamıştır. Şiir dinletilerinin aranan ismi Canay Davran, bir dinletide ezberden okuyunca yeniden kayıt altına alınması mümkün olmuştur. Daha sonra da Mehmet Bülent Davran tarafından notaya dökülerek bestelenmiştir. Romantik pop tarzındadır. Bu kez de şarkının hem ham hem de demo kayıtları kaybolmuştur.
Almila’ya, kaleme alınmış en eski eserlerinden biridir. Güfte hâline getirilirken doğal olarak değişikliğe uğramış bir versiyonu daha bulunmaktadır. Dinmeyen Özlem gibi kayıp şiirler arasındayken Canay Davran tarafından ortaya çıkarılmış ve sonraki yıllarda da Mehmet Bülent Davran tarafından bestelenmiştir. Pop müzik dediğimiz tarza uygun romantik bir bestedir.
Dinmeyen Özlem ve Almila’ya adlı bu eserlerin “Türk Sanat Müziği” normlarına göre düzenlenmiş farklı varyasyonları da bulunmaktadır.
“Almila’ya”nın, Mücahit Akyunak tarafından Özkan Turgay Stüdyosu’nda hazırlanan bir demo kaydı Leyla Ay’ın tasarım ve yapımcılığıyla iki ayrı klip hâline getirilmiş ve YouTube’nin de aralarında bulunduğu bazı sosyal paylaşım sitelerinde yayınlanmıştır.
Bu eseri, demo kaydı olduğunu unutmadan dinlemek gerek. Bestecisinin ifadesine göre: şu an mevcut olan fazla tekrarlar, insan sesi yerine müzik aletleriyle yer değiştirecektir.
Yapıtları arasında; dünyada hâlâ geçerli olan, bizde de bir dönem çok yaygın bir şekilde kullanılan yabancı sözlü şarkıların Türkçe okunabilmesi için yazılmış çok sayıda şarkı sözü de bulunmaktadır. İlk akla gelenler arasında;
”İş hayatında hiç kimse tek başına bir şey üretemez. Ufak tefek işler de buna dahildir. Aksi mucitlik olur. Çünkü her işin, öncekilerden gelen ya da birlikte çalışmayla elde edilen bir bilgi birikimi, alt yapısı vardır. Onları yokmuş gibi göstererek her şeyin kendinden menkul olduğu havasını yaymaya kalkmak hakça olmadığı gibi, saygı duyulması gereken yöneticiliği de sorgulanır hâle getirir.“
Bankacılık sonrası ilk eğitim alanı olan eğitimcilik ve işletmeciliğe döndü. Bazı şirketlerin genel müdürlük ve yönetim kurullarında görev aldı. Banka, sigorta, taahhüt ve enerji sektöründeki çalışmaları sırasında birçok ödül kazandı. Kendisiyle yapılan röportajlar, gazetelerde ve işletmelere yönelik dergilerde yer aldı.
Tekstil, finans, enerji, uçak, su kaynakları ve bazı ağır sanayi kuruluşlarının da arasında bulunduğu bazı yurt içi ve yurt dışı şirketlerin “teşkilatlanmalarından, eğitimlerine; insan kaynaklarından, yerleşim düzenleri”ne kadar geniş bir alanda hizmet veren “Sistem Yaklaşımları-Sistem Danışmanlık, Eğitim ve Organizasyon Yaklaşımları”nın 1999-2002 yılları arasında genel müdürlüğünü yaptı. Kısa bir ayrılıktan sonra, 2003 yılında, bu kez yönetim kurulu birinci başkan yardımcılığı görevini üstlenerek geri döndü. 2004 yılı Ekim ayına kadar bu görevde kaldı. 2004 yılı Ekim ayında yönetim kurulu eş başkanlığı ve CEO’luk görevine getirildi. Bu “Kim Kimdir?” bölümünü hazırlamakta olduğumuz şu anda da edebiyat dünyasıyla sıkı ilişkisini aksatmadan, CEO’luk görevini sürdürmektedir.
Tüm bunları yazdık ama şunu açıkça belirtmeliyiz ki, Günay Tulun’un âşık olduğu asıl konu arkeoloji ve gerçek tarihtir. Devamlı okurları için yeni bir şey söylemiş olmuyoruz. O hâlde biz susalım, arkeoloji ile ilgisini “Arkeogönül*” anlatsın.
İKİ YİĞİT İKİ DESTAN
Günay Tulun’un dedeleri her “Gerçek Türk” gibi birer adsız kahramandır.
Dedelerinden Bekir Sıdkı Bey; Oğuz soyundan gelen ve ilk Türk-İslam imparatorluğunu kuran, “Tulunoğulları”ndandır. Değerli bir Osmanlı hukukçusudur. İstanbul dâhil, imparatorluğun önemli bölgelerinde; müddeiumumi (savcı), müstantik (sorgu yargıcı), ağır ceza reisliği görevlerinde bulunmuştur. Ermenilerin Türklere uyguladığı soykırım yıllarında, Doğu illerimizi saran tifo salgınında ağır bir şekilde hastalanmasına rağmen, bulunduğu bölgenin en yüksek mülki amiri olması nedeniyle görev yerini terk etmemiş ve görev başında şehit olmuştur.
Büyük dede Şevki Bey ise bir Osmanlı subayıdır. Yaşadığı dönemdeki tüm savaşlara katılmış, emeklilik döneminde de vatan için çalışmaya devam etmiştir. İstiklal Savaşı sırasında Anadolu’ya asker ve silah sevkiyatını organize ettiği için düşmanın işbirlikçileri tarafından işgal kuvvetlerine şikâyet edilmiş, önce Edirne’ye sonra Yunanistan’a kaçırılmış ve bir dönem Yunan’a başkentlik yapan Nafplion’da şehit edilmiştir.
Zaten Yunanistan’a kaçırılma nedeni de gözden uzak bir yerde öldürülme düşüncesidir. Emekli olmasına rağmen ordudaki rütbesi nedeniyle bu işi açıkça yapmaktan çekinen Yunanlılar, Türklere karşı her zaman yaptıkları gibi bu olayda da sinsice, kindarca ve ahlaksızca davranmışlardır.
Bunu bir Türk yapmış olsaydı, Yunan şu gün bile hâlâ “bağırıp çağırmakta, çığlık atmakta, anma günü adı altında davullu zurnalı kutlama” yapmaktaydı. İşte bu çirkin Yunanlar, Şevki Bey’i şehit ettikten sonra “Eceliyle öldü!” demişler, gerçek ölüm raporunu vermemişler, naaşını kaçırmışlar, kabri başında bir dua etmek isteyen ailesine mezarını göstermemişlerdir. Bu tutumları da hunharca öldürüldüğü konusundaki söylentileri güçlendirmiştir.
Şevki Bey olayını, “K. Galatasaraylılar” dergisinde yayınlanan Güray Tulun imzalı “Resim*” adlı öyküden öğrenebilirsiniz. Daha on bir yaşındaki bir çocuğun tertemiz anlatımıyla kâğıda dökülmüş bu kısa öykünün; yabancı devletlerin boyunduruğu ile hırs ve ihanetin insanları götürdüğü noktayı göstermesi bakımından, ibretle okunması gerektiğine inanmaktayız.
SANATÇI BİR SÜLALE
Ailede çok sayıda edebiyatçı, gazeteci, profesyonel ve amatör tiyatro-sinema sanatçısı yetişmiştir. Bunlardan “Günay Tulun 3″te söz edeceğiz.
[*] Yazıya erişim için, metin içindeki “Arkeo-
gönül” sözcüğünü veya bu satırı tıklayınız.
[**] Yazıya erişim için, metin içindeki “Resim”
sözcüğünü veya bu satırı tıklayınız.
Günay Tulun 3’e geçmek için tıklayınız.
Türk Yazın Dünyası sanat yönetmenleri tarafından hazırlanan bu biyografik sayfa; araştırma, emek ve birikimlerin ürünüdür. Harcanan çabalara saygı için, alıntı yaparken kaynak gösterilmesini rica ederiz. [Dijital Yayın Kurulu]
ΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞ