TİMUR SELÇUK 1

SANAT HAYATI

Sanatçı bir babayla sanatçı bir annenin oğludur. Sanat meltemlerinin hiç tükenmeden esip durduğu bir evde yaşamanın üzerinde bıraktığı o güzel izlerle daha beş yaşındayken piyano çalmaya başlamış. Yedi yaşında, piyano çalmaya başlamasından tam iki yıl sonra, ilk konserini vermiş. Belli ki bir “harika çocuk”… İleriki yıllarda büyük başarılar elde etmesinin tesadüfle ilgisi olmadığı açıkça belli…

Galatasaray Lisesi’ndeki öğrenimi esnasında, bir yandan da o günlerde çok değerli sanatçılar yetiştiren İstanbul Belediyesi’ne ait konservatuara gittiğini biliyoruz. Burada aldığı eğitim, piyano, armoni ve solfej üstünedir.

Onu, sonraki yıllarda; Fransa’daki “Ecole Normale de Musique de Paris“de bestecilik ve orkestra yönetimi bölümünde okurken görürüz. “İyi ki gitmiş” diyeceğimiz o günleri kendi anlatımıyla dinleyelim.

“1964 yılı Ekim ayında, müzik eğitimi için Paris’e gittim. Yaşlı bir madamın yanında bir oda tuttum, bir duvar piyanosu kiraladım, günde en az dört beş saat çalışmaya başladım. Bir yandan armoni, müzik tarihi, teknik, oda müziği, armonik analiz vs gibi derslerle ve diğer yandan, yedi yaşımdan beri birlikte yaşadığım ‘mide ülseri’ isimli genç kızla baş etmeye çalışıyordum. İlk yıl nasıl geçti, pek anlamadım.” 

“İkinci yıl, stüdyosunu boşaltıp Türkiye’ye dönen bir arkadaşımın yerini tuttum. Kuyruklu bir piyanosu vardı. Konservatuvarın arka kapısına bakıyordu benim odamın büyük ve tek camı. Konserlerini dinlediğim birçok virtüöz; önümden, beni selamlayarak geçiyorlardı sanki. Rahatsız olmasınlar diye tülü hafifçe aralayarak bakardım onlara.”

“Çocukluğumdan beri küçük ezgiler oluşturmaya gayret ederdim. Onlara, piyanoda sol el eşliğini ekler, çalardım. Bu oyun çok hoşuma giderdi. Okulda edebiyat dersim iyi olduğu için şiire meraklıydım, gelirken şiir kitaplarımı da getirmiştim. Şiir sanki yalnızlığın dostudur diye düşünürdüm. İyi ki getirmişim o kitapları… Faruk Nafiz Çamlıbel, Ümit Yaşar Oğuzcan; babamın dostu olan, şiirlerini bestelediği şairler…”

“İlk seçtiğim Faruk Nafiz’den ‘İnme’ isimli şiirdi, bunu besteleyebilirdim, günler daha az sıkıntılı geçecekti. Öyle de oldu ve gerisi geldi. 1965 sonbaharıyla 67 sonbaharı arasında bu şarkıya; İspanyol Meyhanesi, Ayrılanlar İçin, Sen Nerdesin?, Beyaz Güvercin vs eklendi ve devamı geldi.” diyor ve o devamı gelen besteler gibi sözlerinin de devamı geliyor.

“Ayrılanlar İçin, 1967 yılında Türkiye’de tanınmamı sağlayan şarkı. 1966 yılının sonbaharında, İstanbul’a konsere gelen bir pop grubu, gece kısa süreli çalışmakta olduğum ‘Batı Kulüp’e geldi. Menajerleri beni dinledi ve kontrat teklif etti. Ben zaten Paris’te yaşıyordum, kabul ettim. Şarkılara Fransızca sözler yazıldı ve 67 yılı Mayıs ayında Fransa’da, Haziranda Türkiye’de satışa çıktı. Si bemol minör ilginç bir tondur. Buğulu, efsunlu bir yanı vardır. Bu ayrılık şarkısındaki yorumumu severim. Dik duran bir duyarlılık söz konusudur. Acılı bir ayrılık vaveylası yoktur. ‘Sana da, kendime de bundan sonrası için mutluluklar diliyorum.’ diyen bir eda vardır yorumda…”

Timur Selçuk; işte bu Fransa döneminde, bestelerini gözler önüne sermeye başlar. Art arda plaklar yapar. İlk plakları Paris’teki ünlü “Barclay Stüdyoları”nda yapılmıştır. Bunlara hem okul arkadaşları hem de Barclay Stüdyo Orkestrası eşlik eder. Devamındaysa “Paris Operası”nın ünlü saz ustaları… Dünyanın en büyük sanatçılarıyla çalışmayı prensip haline getirmiş o günlerin müzik sanayi devi Barclay’da plak yapan ilk Türk’tür. Üstelik, stüdyoya girer girmez, kaydı yapılmakta olan tüm parçaları baştan sona birer kerede okuyarak; hem stüdyo yöneticilerini hem de kendisine eşlik eden orkestranın, hepsi birbirinden bilgili sanatçılarını şaşırtma onuruyla…

Eserlerinin hemen hepsi, birer başyapıttır. Kültür Bakanlığı; piyanist, ses sanatçısı, besteci, orkestra şefi ve başarılı bir öğretmen olarak müziğimize büyük hizmetler veren bu dev sanatçıya, 1998 yılında, “Devlet Sanatçısı“ unvanını vermiştir.

Eserlerinden “Abdülhamid Düşerken”, 2003 yılında üç önemli ödül almıştır. Bu ödüller şunlardır:
40. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali, “En İyi Müzik”
14. Ankara Uluslararası Film Festivali, “En İyi Özgün Müzik” 
SİYAD Sinema Yazarları Derneği, 2003 Türk Sineması Ödülleri “En İyi Müzik”

Paris’teki çalışmalarını anlatmakla başladığı, ama daha sonra ülkemizin yarınlarının teminatı olan yavrularımızı yetiştiren ana babalara doğru dönüp onları uyardığı bir seslenişi vardır ki, o seslenişi buraya aktarmadan geçip gitmemin imkânı yok!

“Paris’teki ses kayıtlarında; Beyaz Güvercin ve İspanyol Meyhanesi’nde, Ecole Normale’deki arkadaşlarım eşlik ettiler. Diğer kayıtlarda, Paris opera sanatçılarından oluşan bir orkestra çaldı klasik sazları. Bildiğim kadarıyla ilk kez, Türk pop müziğinde, yurt dışında, büyük orkestrayla kayıtlar yapılıyordu. Bir Türk gencine ilk yaklaşımları olumsuzdu: Müslüman bir Doğulu iyi bir şey yapamaz! Ancak çalışma sonrası tutumları tam tersiydi. Ben bütün bunları, Paris’te ses eğitimi almış olan babamdan bildiğim için, hiç yadırgamadım. Benim için, alınan müzikal sonuç, yani, önce küçümsemiş olanlarda, daha sonra yarattığı takdir ve şaşkınlıktı önemli olan. Aynen ‘Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi…”

“Kısacası, donanımlı olup dik durarak ve asla taviz vermeden ve Batı kuyrukçuluğu yapmadan başladı maceram, Paris’te. Dede, Itrî, Karacaoğlan, Pir Sultan’la beslenmiş olan bir yürek, doğru bir müzik eğitimi almışsa eğer, asla başını eğmez, bu mümkün değildir, hele Münir’in oğluysa…”

“Ey çok sesli müzik okulları, öğrencilerinize Türk musikisini ve halk müziğimizi, Batı müziği ile birlikte öğretin. Çocuklarınızı ‘Ana Sütü’yle besleyin ki sağlıklı olsunlar. Yalnızca ‘Yabancı Sütnineyle’ beslenen müzik sanatçısının, kendi halkına söyleyecek bir çift ‘hayırlı gönül sözü’ olamaz! Hâlâ ümitliyim… İnanılacak gibi değil!..” 

 

 

 

ΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞ
Türk Yazın Dünyası ile Sayın Günay Tulun’un birlikte hazırladığı bu biyografik sayfa; araştırma, emek ve birikimlerin ürünüdür. Harcanan çabalara saygı için, alıntı yaparken kaynak gösterilmesini rica ederiz. [Dijital Yayın Kurulu]
ΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞΞ